serin


serin
yağmurlu bir günde
çamurlu su sıçramasın diye
su birikintilerinden atlarken
ya da
kaç sonsuz evren varsa
hepsi birer yorgunluk kahvesi olmuş
şu bendeki fotoğrafın
vuruyor parmak uçlarımdan
yaprak
yaprak
vuruyor her yudumda
su birikintisinde yansıyan
yeryüzüne

fillerden
zürafalardan
birkaç adım ötede
ne işimiz varmış
bu hayvanlarla
gibisinden bakışıyoruz
kafalarını kopartıp
duvarlarımıza astığımız
o vazgeçilmez
asil
insanların yüzüne


yüzünde o haylaz bakışın
duvardaki posteri gösterip

ne işimiz var
hep hayal ettiğimiz
bu yerde

üzerimizde safari giysileri
bezgin bir aslanla bakışmamız da
işe yaramaz
sıcak
sıcaktır

bir mendil
alnımızdan
ensemize

koruyamaz şu uyduruk şapkalar
bizi
güneşten

oysa bu kutu gibi evde
ayaklarımız duvara dayalı

ya da
buz gibi bir ayran
sürahiden bardağa
bardaktan sürahiye
sıçraya
döküle

köpük köpük

hiç kimseye ihtiyacımız yok

nasıl bir duyguysa bu
hafifçe salınırken tül perde
bulamıyorum
bu sessizliğin
bu bakışın
anlamını
hiç bir sözcükte

süzülmek dururken
bir yaprak gibi
döne
takıla
bir dereden
bir nehre

bir tek gölgemiz olsun
o da tek bir yaprak olsun

bir
bir
düşerken toprağa

bir
bir
eksilirken
yeryüzünün bütün sabahlarından

yaprağın ucundan
toprağa
bu sonsuz yolculukta

bir nergis tarlasından
bir gül bahçesine

ne olmak istersen o anda

narin bir kelebekten
hünerli bir örümceğe

terk edilmiş şehirler ülkemiz
unutulmuş sözcükler dilimiz
olsa bile

üzülme


sarıp sarmalar
içimizdeki
bütün yaprakları
tek bir çiy damlası



bu da yeter bize




Comments

Popular Posts