babil'in düşkün meleği
kim arayacak seni benden başka
güzel bir kış sabahı
uzanıp baştan sona
bir banka
kim katlayacak seni
çıkartacak iç cebinden
eskimiş bir ceketin
yırtık astarının
ipi hala parmaklarımda
yalnızlığımızdan kuşkulanıyorum
hani şu bir türlü içimize sinmeyen
eksikliklerin duygusuyla
bulutların üstündeyken
titrek sesli bir adamın
"kaptan pilotunuz konuşuyor
hayatınızın son bir iki dakikası
konuşacak birileri varsa
telefonunuzla arayın
ya da
kendinize ayırın
son saniyelerinizi
hayat dediğiniz şu gevezelik
maratonunda
bu arada
içinizde
çakmağı
olan
var mıydı
hep bir şeyleri unuturum
ve unuttukça karakteriniz olup çıkar
bu tür ayrıntılar
az kalsın unutuyordum
düşüyoruz ayrıca"
çığlık çığlığa
yolcular
ve birileri aramızda
böyle anlarda
korkuyu daha çok
görkemli anımsar
kalksam
kalkmış gibi olmuyorum
sürekli
bir şeyler dökülüyor
üstüme
yağmur desem
yağmur değil
sonbahar yaprakları desem
mevsim sonbahar değil
unuttuğum anıları
korumak için
sürekli fotoğraf çekiyorum
ve fotoğrafın kendisi oluyorum
donup kalıyorum
kendime şaşırarak
kaç kez dolaşırsak dolaşalım
içimizdeki müzelerin
yankılanan ayak sesleri
kadar yalnız
ve ulaşılmaz uzaklığımız
birkaç dakika kadar uzaklıktaki geçmişe
her neysem
oyum işte
ayağımın takılıp
düşerken elimdeki
kahve tepsisiyle
balıklar ve yapraklar
kımıltısız
duruyor benimle birlikte
bir otobüs durağında
biraz daha beklersem
unutacaklar beni
sonsuza dek
bu kehribarın içinde
marifet toz olmaksa
tabii ki toz olurum
yeter ki
bir rüzgar olsun
ve dalgalandırsın perdelerimi
sürüklesin
bir gazete kağıdını
bir naylon poşeti
ya da
unutulmuş o efsanevi şehirleri
saklamak için
bir toz
bir toz
üstüne
Comments